Fenerbahçe’de bir dönem daha kapandı. Yedi yıl boyunca başkanlık koltuğunda oturan başkan Ali Koç, olağanüstü seçimli genel kurulda kaybetti ve görevi Sadettin Saran’a devretti. 257 oy farkla kazanarak Sarı Lacivertliler’in 38. başkanı olan Saran ve ekibini, hiç kuşkusuz çok zorlu bir süreç bekliyor.
Geride kalan Koç yıllarının bilançosu ise ne yazık ki hiç parlak değil. Taraftarın büyük umutlarla destek verdiği, geldiğinde “Yeni bir vizyon, yeni bir misyon” söylemleriyle heyecan yaratan Ali Koç, Süper Lig’de şampiyonluk göremedi, Ziraat Türkiye Kupası’nda ise sadece bir kez mutlu sona ulaştı. Transfer politikalarıyla gündemi meşgul etti ama sonuçlarıyla çoğu zaman hayal kırıklığı yaşattı. Mourinho gibi dünya çapında isimleri dahi takımın başına getirmesi, camianın sancılı tartışmalarını dindirmeye yetmedi. Sonuçta, heyecanla başlayan yolculuk, kısa bir teşekkür konuşmasıyla son buldu.
Ancak mesele sadece yönetim değişikliğinden ibaret değil. Asıl mesele, sahada oynanan futbolun Fenerbahçe ruhunu yansıtamaması. Trendyol Süper Lig’de altı hafta geride kaldı ve Sarı Lacivertliler üç galibiyet, üç beraberlik ile şimdiden altı puan yitirdi. Özellikle Kasımpaşa karşısında bırakılan puanlar, taraftarın sabrını biraz daha zorladı. Daha ligin başında, ezeli rakibi Galatasaray’a altın tepsiyle avantaj sunmak hiç de kabul edilebilir bir tablo değil herhalde.
Mourinho yollar ayrılmış olsa da, onun oyun anlayışının kalıntıları hâlâ sahada hissediliyor. Domenico Tedesco, bu mirastan sıyrılmaya çabalasa da henüz somut bir gelişme ortada yok. Kanatlara şişirilen toplar üzerinden sonuç aramak yerine, ayağa ve koşu yoluna atılan toplarla daha efektif bir hücum hattına ihtiyacı var. Fenerbahçe’nin. Hele ki Kerem gibi, rakip savunmayı dağıtıp, defansı zorlayabilecek bir oyuncu varken, oyunun sürekli Talisca merkezli kurgulanması akılcı görünmüyor. Hareketli, pres yapabilen, rakibi hataya zorlayan bir format bulunmadıkça bu takımın beklentileri karşılamasını zor görüyorum açıkçası...
Alanyaspor ve Kasımpaşa beraberlikleri, yalnızca iki puan kaybı değil, aynı zamanda taraftarın güven ve inancını da zedeleyen sonuçlar oldu. Fenerbahçe gibi bir kulübün bu tarz maçlarda tökezlemesi, camiada haklı soruları da beraberinde akıllara getiriyor. Çünkü tribünler artık bahane değil, gerçek başarı görmek istiyor.
Şimdi tüm gözler Sadettin Saran yönetiminde. Başkanlık koltuğu değişti ama esas değişimin sahaya yansıması şart. Fenerbahçe bir an önce toparlanmazsa, sezonun daha başında havlu atma tehlikesiyle yüzleşebilir. Yeni yönetimin ilk ve en kritik görevi, Tedesco ile koordineli bir şekilde takımı silkeleyip kendine getirecek hamleleri hızla yapmaktır.
Fenerbahçe camiası çok uzun süredir başarıya, daha doğrusu şampiyonluğa hasret. O hasreti dindirmek ise, ancak sahadaki sonuçlarla mümkün. Taraftarın yıllardır içini acıtan başarısızlık zincirini kırmak, artık ertelemesi olmayan bir sorumluluk. Benden hatırlatması…
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Erden Aktoğu
Fenerbahçe’de yeni bir sayfa açıldı…
Fenerbahçe’de bir dönem daha kapandı. Yedi yıl boyunca başkanlık koltuğunda oturan başkan Ali Koç, olağanüstü seçimli genel kurulda kaybetti ve görevi Sadettin Saran’a devretti. 257 oy farkla kazanarak Sarı Lacivertliler’in 38. başkanı olan Saran ve ekibini, hiç kuşkusuz çok zorlu bir süreç bekliyor.
Geride kalan Koç yıllarının bilançosu ise ne yazık ki hiç parlak değil. Taraftarın büyük umutlarla destek verdiği, geldiğinde “Yeni bir vizyon, yeni bir misyon” söylemleriyle heyecan yaratan Ali Koç, Süper Lig’de şampiyonluk göremedi, Ziraat Türkiye Kupası’nda ise sadece bir kez mutlu sona ulaştı. Transfer politikalarıyla gündemi meşgul etti ama sonuçlarıyla çoğu zaman hayal kırıklığı yaşattı. Mourinho gibi dünya çapında isimleri dahi takımın başına getirmesi, camianın sancılı tartışmalarını dindirmeye yetmedi. Sonuçta, heyecanla başlayan yolculuk, kısa bir teşekkür konuşmasıyla son buldu.
Ancak mesele sadece yönetim değişikliğinden ibaret değil. Asıl mesele, sahada oynanan futbolun Fenerbahçe ruhunu yansıtamaması. Trendyol Süper Lig’de altı hafta geride kaldı ve Sarı Lacivertliler üç galibiyet, üç beraberlik ile şimdiden altı puan yitirdi. Özellikle Kasımpaşa karşısında bırakılan puanlar, taraftarın sabrını biraz daha zorladı. Daha ligin başında, ezeli rakibi Galatasaray’a altın tepsiyle avantaj sunmak hiç de kabul edilebilir bir tablo değil herhalde.
Mourinho yollar ayrılmış olsa da, onun oyun anlayışının kalıntıları hâlâ sahada hissediliyor. Domenico Tedesco, bu mirastan sıyrılmaya çabalasa da henüz somut bir gelişme ortada yok. Kanatlara şişirilen toplar üzerinden sonuç aramak yerine, ayağa ve koşu yoluna atılan toplarla daha efektif bir hücum hattına ihtiyacı var. Fenerbahçe’nin. Hele ki Kerem gibi, rakip savunmayı dağıtıp, defansı zorlayabilecek bir oyuncu varken, oyunun sürekli Talisca merkezli kurgulanması akılcı görünmüyor. Hareketli, pres yapabilen, rakibi hataya zorlayan bir format bulunmadıkça bu takımın beklentileri karşılamasını zor görüyorum açıkçası...
Alanyaspor ve Kasımpaşa beraberlikleri, yalnızca iki puan kaybı değil, aynı zamanda taraftarın güven ve inancını da zedeleyen sonuçlar oldu. Fenerbahçe gibi bir kulübün bu tarz maçlarda tökezlemesi, camiada haklı soruları da beraberinde akıllara getiriyor. Çünkü tribünler artık bahane değil, gerçek başarı görmek istiyor.
Şimdi tüm gözler Sadettin Saran yönetiminde. Başkanlık koltuğu değişti ama esas değişimin sahaya yansıması şart. Fenerbahçe bir an önce toparlanmazsa, sezonun daha başında havlu atma tehlikesiyle yüzleşebilir. Yeni yönetimin ilk ve en kritik görevi, Tedesco ile koordineli bir şekilde takımı silkeleyip kendine getirecek hamleleri hızla yapmaktır.
Fenerbahçe camiası çok uzun süredir başarıya, daha doğrusu şampiyonluğa hasret. O hasreti dindirmek ise, ancak sahadaki sonuçlarla mümkün. Taraftarın yıllardır içini acıtan başarısızlık zincirini kırmak, artık ertelemesi olmayan bir sorumluluk. Benden hatırlatması…
Kalın sağlıcakla…