2025 turizm yılı, İstanbul ve Türkiye genelinde doluluk oranlarının geçen yıla paralel seyrettiği ancak oda fiyatlarında düşüş yaşandığı bir tablo ortaya koydu. Türkiye Otelciler Birliği (TÜROB) Başkanı Müberra Eresin, 2026 için iyimser olsa da şehir otellerinin düşük maliyetli havayolu seferlerine bağlı olarak zor bir yıl geçirebileceğine dikkat çekiyor. Sektörde istihdam ve yabancı personel ihtiyacı artarken, konaklama yatırımlarının Anadolu’ya yayılması ve ek teşviklerle desteklenmesi gerektiğini vurguluyor.

2025 turizm karnesi ne söylüyor ve 2026’dan beklentiler neler?

İstanbul genelinde doluluk oranları geçen yıla paralel seyrederken, oda fiyatlarında düşüş yaşanmaktadır. İstanbul’da Ocak–Ekim 2025 döneminde ortalama yüzde 65 civarında bir doluluğa ulaştık. Türkiye genelinde ise bu oran yüzde 62 düzeyinde oldu. Türkiye genelinde oda fiyatları 133 avro, oda gelirleri ise 83 avro seviyesinde gerçekleşti.

2025 yılı için hedefimiz, Kültür ve Turizm Bakanlığımızın öngördüğü doğrultuda 65 milyon ziyaretçi ve 64 milyar dolar turizm gelirine ulaşmaktır.

2026’ya dair henüz net bir öngörüde bulunmak zor; ancak TÜROB olarak iyimser beklentilerimiz sürüyor. Tüm zorluklara rağmen 2026 yılının fırsatları da beraberinde getireceğine inanıyoruz. Türkiye’nin turizmdeki güçlü potansiyelini sürdürülebilir kılmak için kararlılıkla çalışmaya devam edeceğiz. 2026 yılı, dünya genelinde olduğu gibi ülkemiz turizmi açısından da kolay geçmeyecek. Fuarlarda ve tanıtım etkinliklerinde 2026’ya yönelik ilk geri bildirimleri almaya başladık. Hedefimiz, 2025 rakamlarını aşmak.

Turizm sektörümüz, kendisi dışındaki nedenlerle zaman zaman kesintiye uğramış olsa da her zaman olduğu gibi yine hedeflerine ulaşarak ülke ekonomisine, istihdama ve kalkınmaya, cari açığın kapatılmasına güçlü katkı sağlamaya devam edecektir. Yakın coğrafyamızda yaşanan çatışmaların sona ermesi ve bölgemize ve tüm insanlığa barışın hâkim olması en büyük dileğimizdir.

2026 yılı şehir otelleri açısından nasıl bir tabloya işaret ediyor?

2026 yılı, şehir otelleri açısından biraz daha zor geçebilir. Bunu aşabilmenin en önemli yollarından biri, düşük maliyetli havayollarının uçuşlarının artmasıdır. Son yıllarda dile getirdiğimiz gibi, ülkemize gelen uçaklardaki yüksek transit yolcu oranı hâlâ önemli bir sorun teşkil ediyor. Uçuş fiyatlarının yüksekliği, Türkiye’ye doğrudan seyahat etmek isteyen turistler açısından caydırıcı olabiliyor. Bu konuda kalıcı çözümler geliştirildiğinde, özellikle Avrupa pazarında beklentilerin üzerinde bir artış yakalayacağımıza inanıyoruz.

Kış sezonunda şehir turizmini canlandırmak için “city break”, yani kısa hafta sonu turları büyük önem taşıyor. Bu modelin başarısı, EasyJet, Ryanair ve Wizz Air gibi düşük maliyetli havayolu şirketlerinin ülkemize doğrudan sefer başlatmasına bağlı.

EasyJet, Mart 2026 itibarıyla İstanbul uçuşlarını durduracak. Bu durum, şehir otelleri açısından son derece olumsuz bir gelişme. Düşük maliyetli havayolu şirketlerinin İstanbul’a uçuşları artmadığı sürece oteller nefes alamaz. Resort bölgelere yapılan charter uçuşlarına sağlanan desteklerin şehirler için de sağlanması gerekiyor. Türkiye’de düşük maliyetli havayollarına kesinlikle daha fazla alan açılması gerekiyor.

TURİZMİN SÜRDÜRÜLEBİLİRLİĞİ İÇİN ANADOLU'YA YATIRIMLAR YAPILMALI

Turizm sektöründe istihdamda nasıl bir tablo var? İstihdamın sürdürülebilirliği için hangi adımlar atılmalı?

SGK tarafından en son açıklanan Ağustos 2025 verilerine göre, turizm sektöründe toplam 1 milyon 576 bin kişi çalışıyor. Bunların 544 bini otellerde, 916 bini yeme-içme işletmelerinde, 73 bini seyahat acentelerinde ve 43 bini havayolu kuruluşlarında görev yapmaktadır. Toplam istihdam içinde turizm sektörünün payı yüzde 9,2 gibi önemli bir düzeydedir. Turizmde ziyaretçi sayısının yakın vadede 100 milyona çıkarılması hedeflenmektedir. Dolayısıyla bu hedeflere ulaşılırken personel sayısının da artırılması ihtiyacı doğacak, sektörün yabancı çalışana da gereksinimi olacaktır. Özellikle servis departmanlarında ve kat hizmetlerinde bu ihtiyaç giderek artmaktadır. Ancak yurt dışından personel getirmeye çalışan üyelerimiz, çalışma izinleri almakta zorlanmaktadır. Hâlihazırda sektörümüzde yaklaşık 22 bin yabancı çalışan bulunmaktadır. İhtiyaç duyulan sayı ise 100 bin civarındadır.

Turizmin ülke ekonomisi için stratejik önemde olduğu, ülke ekonomisine sağladığı katkılar ve neredeyse sıfır ithalatla döviz kaynaklı gelir elde etmesi, cari açığa doğrudan olumlu etki yaratma özelliği dikkate alındığında, ülke ekonomisine ve istihdama katkısının tartışmasız olduğu bir gerçektir. Bu doğrultuda, konaklama sektörünün verimliliğinin artırılmasına yönelik olarak Özel İstihdam Büroları aracılığıyla yabancı personel çalıştırma izin süreçlerinde kolaylıklar sağlanması için gerekli adımların atılmasını bekliyoruz. Turizmde rakiplerimiz olan Yunanistan ve İspanya’nın yabancı çalışan konusunda bazı muafiyetleri hayata geçirdiğini de hatırlatmak isteriz.

Öte yandan, Türkiye’de öğrenim gören yabancı öğrencilerin sektörümüzde part-time çalışabilmeleri için mevzuatta düzenleme yapılabilir. Bu, dünyada da yaygın olarak uygulanan bir yöntemdir. Söz konusu uygulama, hem turizm hem de eğitim alanlarında olumlu katkılar sağlayacaktır.

Konaklama sektöründe yatırımların bugünkü seyri nasıl? Önümüzdeki dönemi nasıl görüyorsunuz?

Bu yıl konaklama sektöründe yatırımlarda düşüş yaşanmasına karşın, orta vadede konaklama sektörü yatırımcılar açısından her zaman cazip olmuştur. Sektörde yapılan yatırımları olumlu değerlendirmekle birlikte, şu görüşümüzü ısrarla sürdürüyoruz: Antalya, İstanbul ve Muğla gibi turizm merkezlerinin hâlâ en fazla yatırım talebi alan yerler olması, çok tercih ettiğimiz bir durum değildir. Turizmin sürdürülebilirliği açısından yatırımların tüm Anadolu’ya yayılması gerektiği görüşümüzü koruyor ve gerekirse Anadolu’da yapılan yatırımlar için daha da fazla cazibe oluşturan ek teşvikler verilmesi gerektiğine inanıyoruz. İstanbul, Antalya ve Muğla gibi yatırımların artık doyma noktasına ulaştığı yerlerde ise kamu ve özel sektör kurumlarının dâhil olduğu bir tavsiye kurulu oluşturularak yeni yatırım kararları alınabilir.

"BU YILIN KÂRLI BİR YIL OLDUĞUNU SÖYLEYEMEYİZ"

Enflasyon ve maliyet artışları turizm sektörünü nasıl etkiliyor?

Sektörümüz açısından baktığımızda, bu yılın kârlı bir yıl olduğunu söyleyemeyiz. Bir miktar sıkıntı yaşadığımız açık. Bunun en büyük nedenleri enflasyon, maliyetlerdeki artış ve yatay seyreden döviz kurlarıdır. Bu unsurlar, oteller üzerinde büyük bir baskı oluşturmaktadır. Doluluk oranlarında ve oda fiyatlarında geçen yılla aynı düzeyde olsak, hatta bu seviyelerin üzerine çıksak bile, bu durum maalesef kârlılıklara yansımayacaktır. Geçen yılla aynı düzeyde olmasına rağmen otellerin yüzde 35–40 oranında kaybı bulunmaktadır.

Ziyaretçi sayısı artsa da gelirlerin aynı oranda artmadığı görülmektedir. Döviz kurlarının yatay seyri ve artan maliyetler, sektör kârlılığını olumsuz etkilemektedir. Yılın ikinci yarısında doluluk ve fiyatlarda belirgin bir toparlanma yaşanmıştır. Ancak yılın ilk yarısındaki zayıf performans, genel bilanço açısından hâlâ zorlayıcıdır. Dolayısıyla turizmci açısından faiz, hisse senedi, altın ya da gayrimenkulde değerlendirilebilecek düzeyde nakit bulunduğunu söylemek mümkün değildir. Elde edilen bir kazanç varsa, bu kaynak yine turizme ve yatırıma yönlendirilecektir.

"BUGÜN ATTIĞIMIZ HER ADIM, GELECEĞİN SEYAHAT DAVRANIŞLARINI ŞEKİLLENDİRMEKTEDİR"

Yeni yılda trendler nasıl olacak?

Dünya, tarihte benzeri görülmemiş bir hızla dönüşürken turizm sektörü bu dönüşümün hem parçası hem de öncüsüdür. Artık turizm; teknolojiyi takip eden bir sektör değil, teknolojinin yön verdiği yeni bir yaşam biçimidir. Bu yeni dönemde başarı, değişime uyum sağlamakla değil, değişimi yönlendirmekle mümkün olacaktır.

2025 itibarıyla yapay zekâ, büyük veri, nesnelerin interneti, biyometrik çözümler ve sürdürülebilir teknolojiler; yalnızca operasyonel araçlar değil, sektörün stratejik yol haritasını belirleyen temel güçlerdir. Bugün attığımız her adım, geleceğin seyahat davranışlarını şekillendirmektedir.

Geleceğin misafiri; mobil odaklı, hızlı, kişiselleştirilmiş ve güvenli bir deneyim bekliyor. Ancak bu beklenti yalnızca hizmet kalitesine değil; işletmelerin vizyonuna, çevresel duyarlılığına ve teknolojiyi insan merkezli kullanma becerisine de dayanıyor.

Artık konuştuğumuz mesele, bir otel odasının ne kadar konforlu olduğu değil; misafirin tüm yolculuğunu uçtan uca anlayan, sezgisel olarak ihtiyaçlarını öngören ve ona değer katan bir deneyim yaratmaktır.

Gelecek, şunları talep ediyor:

  • Hiper kişiselleştirilmiş misafir deneyimleri
  • Kendi kendini optimize eden akıllı işletmeler
  • Tam entegre dijital ve fiziksel hizmet ortamları
  • Karbon nötr oteller ve yeşil teknolojilerle şekillenen destinasyonlar
  • Misafirin güvenliğini, mahremiyetini ve verilerini koruyan siber güvenlik odaklı işletmeler
  • Seyahat zincirinin tüm paydaşları arasında veri paylaşımıyla güçlenen ekosistemler

Geleceğin başarılı işletmeleri, yalnızca teknolojiyi kullananlar değil; teknolojiyle geleceği tasarlayanlar olacaktır.

Bugün dünyada “akıllı destinasyonlar”, “dijital pasaportlar”, “yapay zekâ seyahat planlayıcıları”, “sıfır temaslı operasyonlar” ve “karbon izi optimizasyon platformları” konuşuluyor. Bizler de Türkiye olarak bu dönüşümün hem içinde hem de öncüsü olmalıyız. Çünkü ülkemiz yalnızca doğal güzellikleriyle değil; aynı zamanda yenilikçiliği, vizyonu ve turizmdeki güçlü ekosistemiyle fark yaratma potansiyeline sahiptir.

Bizler inanıyoruz ki turizm 2030’unu şekillendiren ülkeler, 2025’te vizyon ortaya koyan ülkeler olacaktır. TÜROB olarak bu vizyonun bir parçası olmaya ve sektörümüzü geleceğe taşımaya kararlıyız.