1725 yılında Madrid’in merkezinde açılan Sobrino de Botín, üç yüzyıldır kesintisiz hizmet vererek gastronomi tarihinde eşine az rastlanır bir başarıya imza attı.
İspanya İç Savaşı sırasında askerleri yemek dağıtan, pandemi boyunca ise kapalı olduğu günlerde bile 300 yıllık odun fırınını her gün yakmaya devam eden Botín, bugün hâlâ özgün mutfak anlayışıyla öne çıkıyor.
Botín’in üçüncü kuşak işletmecilerinden Antonio González, restoranın başarısını geleneğe bağlılığa bağlıyor. González, “Casa Botín geleneksel tatlar üzerine kurulu. Bu kadar uzun süre ayakta kalmamızın nedeni, özgünlüğe ve otantik mutfağa duyduğumuz saygı,” dedi.
YAŞAYAN BİR MÜZE
Botín’in yer aldığı dört katlı bina, en az 16. yüzyılın sonlarına tarihleniyor. Restoran, 18. yüzyılda Candido Remis tarafından “Sobrino de Botín” adıyla bir casa de comida olarak açıldı. Başlangıçta tüccar ve gezginlere hizmet veren mekân, 19. yüzyılda pastaneye dönüştü, ardından Fransa’daki modern restoran anlayışını benimseyerek bugünkü kimliğini kazandı. 1930 yılına kadar Remis ailesinin işlettiği restoran, bu tarihten sonra González ailesine geçti. Botín, 300 yıllık tarihinde yalnızca iki aile tarafından işletildi.
Tarihi Austrias semtinde bulunan Botín, yalnızca bir restoran değil, aynı zamanda yaşayan bir müze olarak görülüyor. Talavera seramikleri, ahşap kirişli tavanları ve sürekli yanan taş fırınıyla dikkat çeken mekân, günde yaklaşık 800 misafiri ağırlıyor.
ÜNLÜLERİN UĞRAK NOKTASI
Botín, edebiyat ve tarih dünyasında da özel bir yere sahip. Ernest Hemingway, Güneş de Doğar romanının final sahnesini burada kurguladı. Benito Pérez Galdós ve María Dueñas gibi yazarlar eserlerinde Botín’e yer verdi. İspanyol kraliyet ailesinden Jackie Kennedy’ye, Henry Kissinger’dan Catherine Zeta-Jones’a kadar pek çok ünlü isim de restoranın konukları arasında yer aldı.
Üç asırdır kapılarını açık tutan Sobrino de Botín, sade mutfağı, güçlü tarihi ve değişmeyen gelenekleriyle Madrid’in gastronomi hafızasında önemli bir yer tutmaya devam ediyor.